Niyet ve özgür iradenin nefsimize etkisi çok güçlüdür. Niyet, amaç taşıyan bir eylemdir ve doğası gereği ikiye ayrılır: 1-İyi niyet; 2- Kötü niyet. Özgür irade ise,kişinin kendi seçim ve tercihlerini herhangi bir baskı altında kalmadan kendisinin belirlemesidir. İyi niyetle başlıyoruz:
1-İyi niyet (good will): Öncelikle bilmemiz gerekir ki,niyet daima “Ne?”sorusuna odaklıdır.Bu soruya verdiğimiz cevap amacımızın ne olduğunu gösterir. Örneğin, “büyüyünce ne olmak istiyorsun? ya da niçin doktor olmak istiyorsun?” sorusuna verilecek cevap gibi. “Ne” sorusunun ardından nefsani/kişisel akıl ” Nasıl?” ve “Niçin” sorularına cevap aramaya başlar. Vicdani akıl ise bu iki sorunun cevabı için tek bir adres gösterir: Niyet. Vicdani akla göre, niyet “iyi” olmalı; “doğru” olmalı; ve “haklı” olmalıdır. İşte bu iyi bir niyettir, çünkü “Adil”dir. Bu üç özelliğe aynı anda sahip olmayan hiçbir niyet ise “iyi” değildir. Mesela, “çok zengin olmak istiyorum” dediğini düşünelim; bu bir arzu ve istektir. Peki, “nasıl zengin olacaksın? bu arzuna, isteğine nasıl kavuşacaksın?” sorusuna vereceğin cevap:”çalışıp, çabalayarak” ise isteğine ulaşma, onu gerçekleştirme düşüncen doğrudur. Ama, “çalıp, çırparak; ya da köşeyi bir anda dönerek vb.” gibi cevapların ne haklıdır, ne de doğrudur. Soruyu değiştirelim: Niçin zengin olmak istiyorsun? Cevabın,” hem kendime, hem aileme, hem de başka insanlara bir faydam olsun” ise; bu adil bir niyettir. Adil olan her niyet “iyi”dir. Fakat, çoğu kez kişisel aklımız vicdani aklımızı bastırır, nefsimiz de bu yüzden şeytana uyar (bakınız akıl kategorisi) O nedenle “nasıl-niçine “vereceğimiz cevap yolumuzu belirler: Ya mutluluk ya ızdırap…
2- Kötü niyet (ill will): Yukarıda bahsettiğimiz üç sorudan herhangi ikisinin yanlış olması durumunda niyet kötüdür. Tüm günahlar, günlük dil kullanırsak suçlar kötü niyete dayalıdır.Misal,cinayet, hırsızlık, gasp vb. gibi. Her niyetin temelinde ya arzu, ya istek, ya özlem ya da ihtiyaç vardır. Ama, Kuran her niyetin özünün “gönüllülük” olduğunu vurgular.Her niyette gönüllülük aranır. Örneğin, gönülsüz verilen sadakaların, kılınan namazların kabul edilmeyeceği açıkça bildirilmiştir:” Kendilerinden sadakaların kabul olunmasına mani olan husus şudur:…namaza üşene üşene geliyorlar ve sadaka olarak verdiklerini de ancak istemiyerek veriyorlardı.” (Tevbe 54). Gönüllülük kavramını razı olmak, rıza göstermek” olarak da ele alabilirsiniz. (gönüllülük konusuna ileride dönüş yapacağım.)
Niyet, iradeye bağlı olarak akıl ile ortak hareket eder. İrade, en geniş anlamıyla arzu ve meram ile eş anlamlıdır. Sınırlandırılmış olarak ifade ettiği anlam ise, bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücüdür. İrade, arzuya, duyguya ve akla dayalı olarak kendini ifade eder. İrade arzuya dayalı olursa, karar arzunun eğilimine göre verilir. İrade duyguya dayalı olursa; ahlak kuralları, iyi-kötüvb. değerler, inançlar iradeye etki eder, kararlar bu doğrultuda alınır. İrade akla dayalı olursa, önceden düşünülmüş kasti istekler, tercihler, seçimler yani “özgür irade” devreye girer.İradenin özgür olması demek, bir şeyi yapıp yapmamayı kendi isteğimizle seçmek demektir. Örneğin, iman veya inkar bizim özgür irademizle belirlediğimiz bir seçimdir. Bu yüzden her nefs yaptıklarından sorumludur. (Bakara 176).
Özgür İrade: Kişinin, kendi seçim ve tercihlerini herhangi bir baskı altında kalmadan kendisinin belirlemesidir. İnsanlar seçimlerini kendi ideal, prensip veya inançlarına göre belirlerler. Özgür irade içgüdülerle ya da koşullarla bağlantılı değildir. Örneğin, kişi para için evlendiyseveya hırsızlık yaptıysa, ya da menfaati için hakkı gizleyip mala mülke sahip olmak için birini öldürdüyse, bu gibi eylemler insanın kendi seçimidir; iç güdüye dayanmaz. Nefsin kötü arzuları insanı bu yola sürükler. O da niyeti “kötü” olduğu için şeytana uyar, üstelik bir de kendini özgür zanneder. Halbuki, nefsindeki kötü arzularının kölesidir. İyilik ya da kötülük yapmak bizim kendi seçimimiz, irademiz ve tercihimizdir. Allah cc. insana neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilme ve anlama yeteneği vermiştir.Bu yüzden niyet ve amellerimizden bizi sorumlu tutar: “Siz nefislerinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker..” (Bakara 284).Tevbe edenlerin ise bağışlanacağı bildirilir. (Enam 54).Özgür irade de iki ayrı kavram yer alır: Özgürlük ve irade. İradeyi kısaca açıkladık. Özgürlük ne anlama gelmektedir? Bir önemi var mıdır?
Özgürlük: İnsana Allah tarafından bahşedilmiş, olasılığa dayalı bir olanaktır. Örneğin, kafirin imana gelme olasılığı bu nedenle vardır; yani mümkündür. Her insanın iyilik ya da kötülük yapması da bir olasılıktır. Çünkü insan özgür yaratılmıştır; tercih ve seçimlerinde hürdür. İnsan, niyet ve amellerinin seçiminde özgürdür. O, iyi-kötü; doğru-yanlış; hak-batıl gibi değerlere dayalı amelleri yapıp yapmamakta özgürdür. İyi-kötü, doğru-yanlış, hak-batıl birer değerdir. Bu değerler, her insanın onu kendine göre anlamlandırmasına bağlıdır. Nasıl ki, bir kayınvalide gelin adayına”Ben evlenirken bu gelinliği giydim, sen de bunu giyeceksin” diyemezse; kimse de bir başkasına ” ben bu dine mensubum, sen de bu dine inan” diyemez. Zorlayamaz. Çünkü, insan iyi ve kötünün ne olduğunu bilecek şekilde yaratılmıştır.Seçimini de her insan kendisi yapacaktır.” Eğer, Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa, hepsi topyekun O’na iman ederlerdi. Ohalde, insanları hepsi mümin olsunlar diye sen mi zorlayacaksın?” (Yunus 99).İnsan, kendisine verilen yetenek ve özelliklerle kendini geliştirecektir. Bu yüzden ” dinde zorlama yoktur” (Bakara 256)
Hiç birimiz iyiy ve kötüyü bir varlık olarak gözlerimizle görmediğimiz halde onları duyuyoruz, hissediyoruz, anlıyoruz ve biliyoruz. Çoğumuz, hiç bir çıkar ilişkisine dayanmayan; güç elde etmeye yönelik olmayan, gösteriş ve alkışa ihtiyaç hissetmeyen bir “iyinin” varlığını hisseder ve anlarız. Örneğin, çok sevdiği bir partiye katılmak üzere evinden çıkan bir doktorun, yolda gördüğü bir kazada, yaralıların yardımına koştuğu için, o çok sevdiği partiyi kaçırması Türkiye’de de, Amerika’da da, Japonya’da da aynı şekilde yorumlanır: İyi davranış. Zalimlere karşı çıkmak; güçsüzleri korumak da iyi bir davranışa örnek gösterilebilir. İşte bu yüzden, özgür iradede mutlaka bu hakikati göz önünde bulundurmalıyız: Bunların hiçbiri olmak zorunda değildir. Yani tüm bu eylemlerde bir olasılık, bir olabilirlik söz konusudur. Çünkü, bu davranışların zıddını yapmak da mümkündür. Demek ki, insanların iyi vaya kötü davranışlarda bulunması öncelikle kendine bağlıdır.Kafirlerin: “Allah bana doğru yolu gösterse idi, herhalde ben da Allah’dan korkanlardan olurdum” (Zumer 57) demeleri, özgür iradeyi tanımamaktaki ısrarlarıdır.Oysaki onlar günlük konuşmalarında: “Biz sana inanır mıyız? Senin peşine hep düşük insanlar takılmış” (Şuara 111) vb gibi yargılarda bulundukları zaman, bunun özgür iradelerine işaret ettiğinin pekala farkında idiler. Bizler de kendi aramızda konuşurken “Keşke onu öyle yapmasaydın” ya da “bu günkü maçı kacırma” vb. gibi uyarı ya da ikaz temennilerinde bulunmuyor muyuz?Bunlar, irademizin özgür olduğunu gösteren ifadelerdir. Kısaca, insanlar özgür olduklarının farkındadırlar.
Özgür irade bazı olgu ve olaylarda ise ismen mevcuttur. (Bu, büyük bir hikmeti de içine alan “İLAHİ TAKDİR'” in çok önemli bir tecellisinden ötürüdür. Aman dikkat!). Örneğin, Allah, Hz. Musa ve Hızır’ın kıssasında, davranışlara bakarak, ya da odaklanarak amelleri değerlendirmemizin yanlış olduğunu bildirmektedir. Çünkü, şahit olduğumuz bazı eylem ya da davranışlar bambaşka birer sebebe bağlı olabilirler, ki bu bağlamda özgür irade önemsizdir. Zira,o şey ” her şeyi en iyi bilen Alim” olan Allah’ın hükmü ile gerçekleşmektedir. Hızır’ın tüm davranışları böyle bir sebebe dayalı idi.bazen okursunuz, uçak düşer, birkaç kişi hayatta kalır; bunlardan birisi 2 aylık bir bebektir. bu https://kurandakihayat.com
Şimdi, Yüce Rabbim” göğsümüzdekini açıklasak da gizlesek de” bizi onlarla hesaba çekeceğini beyan buyurmuştur. Peygamberimiz (sav) ” ameller niyete göredir” diye eylemlerde niyetin asıl olduğunu bildirmiştir. Buna rağmen, bizler iyiyi, doğruyu ve hakkı çoğunlukla kişinin hareketlerine atfederiz. İyinin, doğrunun ve hakkın ne olduğunu bilmediğimiz için de ,bunları amele bağlarız. Bu çok vahim bir hatadır. Çünkü asıl olan niyettir ve bizler farkında olmadan o anda şeytanın tuzağına düşeriz. twitter.com
Aşağıdaki manzum menkibe hem niyet hem de nefsi öyle incelikle anlatmış ki…
BİR DİLENCİ
Şöyle nakledilir ki, Cüneyd Bağdadi’den;
“Bir Cuma namazını, kılıp çıktım camiden.
Kapıda bir dilenci, baktım dikiliyordu,
Camiden çıkanlardan, sadaka istiyordu.
Kalbimden geçirdim ki; “Ne için çalışmıyor?
Herkese avuç açıp, bir sadaka istiyor.”
Oradan eve gelip, rüya gördüm o gece,
Biri gelip önüme, bir tabak koydu önce,
Sonra bana öfkeyle,”Hadi bundan ye!” dedi,Baktım o tabaktaki, bir ölünün etiydi.
Bu teklif karşısında, şaşırıp sendeledim, “Bu bir ölü etidir, bu nasıl yenir?” ded,m
Dedi ki,”Dün bu etten yemiştin biliyorsun,
Peki şimdi ne için, yemek istemiyorsun?”
Uyanınca dedim ki, hemen kendi kendime:”Keşke öyle düşünce gelmeseydi kalbime.”
Kalkıp abdest alarak, namaz kıldım ve hemen,
Fakiri bulmak için, acele çıktım evden.
Baktım Dicle nehrinin, yanında duruyordu,
Yerlerden topladığı, tereleri yiyordu.
Beni görüp dedi ki: ” Şimdi tevbe ettin mi?
Kalbini o fikirden temizleyebildin mi?”
Dedim ki:” Tevbe ettim, hakkını eyle helal!”
“Helal olsun!” dedi ve sonra kayboldu derhal.”
ABDÜLLATİF UYAN
Gelecek yazı, niyetle “et-tırnak” gibi birbirine bağlı olan “amel” üzerine olacaktır.
GÖRÜŞMEK ÜZERE!
- AHLAKTA DEĞER YARGILARININ ÖNEMİ
- DUYGULARIN NEFSİMİZE ETKİLERİ
- RUH GÖÇÜ YOKTUR!
- KALU BELA ŞEHADETİNİN ÖNEMİ
- KURAN’A GÖRE NELERİ-NİÇİN UNUTUYORUZ?
Thank you.
I really like this website and all the contents of all the writings
This is very good very well explained
Cok guzel yazilar