HAFIZANIN YARATILIŞINDAKİ HİKMET

Hafızanın yaratılışındaki hikmet, Kuran ayetlerindeki manalar üzerinde düşünülerek anlaşılan bir hakikattir. Düşüncenin ilk basamağı algıdır ve algı hafızanın temelinde bulunur. Algının temelinde ise niyet yer alır. Niyetlerimiz, amellerimize yani davranış ve hareketlerimize yön verir. Her niyet ve amelimiz hafızamız yoluyla kayıt altına alınır. Kayıt altına alınan bu niyet ve amellerimize göre sorumlu tutulup ahirette hesaba çekiliriz. Amel defteri olarak önümüze getirilecek olan bu hafıza kayıtları sebebiyle, hiç kimsenin hakkı yenmez ve bir haksızlığa uğramaz. Kısaca herkes ne ekerse onu biçecektir. Hem dünyada hem de ahirette:” Şüphesiz ki Allah insanlara zerrece zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler” (Yunus 44).

Hafızanın bir diğer hikmeti şudur: Hayat yolunda karşılaştığımız zorluk, dert ve musibetlerin sebeplerini başkalarına, çevreye, ya da şeytana vb. yüklemenin yanlışlığını ortaya çıkarır. Çünkü, hafızamızda birer anı olarak depoladığımız her düşünce, duygu, arzu ve niyet bizim kendi seçim ve tercihimizdir. Peki, şeytan bize vesvese veren, günaha sürükleyen değil midir? Evet, ama hiçbirimiz ” Allah’ım, şeytan bizi tuzağına düşürdü” diye bir mazeret öne süremeyiz. Zira, Kuran’da şeytanın tuzak ve hileleri ile nefsimizin heva ve heveslerinden nasıl sakınılması gerektiği açıkça bildirilmiştir: “Mutlaka uyarılmışlardır ve biz asla onlara zulmetmiş değiliz” (Şuara 209). Zaten, hesap günü şeytan insana şöyle diyecektir: “Doğrusu Allah size gerçek bir vaadde bulunmuştu; ben de size bir vaatte bulundum, ama size yalancı çıktım. Mamafih benim size karşı bir hakimiyetim yoktu. Ancak sizi davet ettim, siz de bana icabet ettiniz. O halde beni kınamayın, kendi nefislerinizi kınayın!” (İbrahim 22). İşlediğimiz günahların sorumluluğunu şeytana yıkıp kurtulamayız. Çünkü, şeytana uymamak ve onu tanımamakla emrolunduk (Nisa 60) .Kaldı ki Allah “siz kendinizi düzeltmeye bakın” (Maide 105) diye buyurduğu halde, biz çoğunlukla kendimizi değil başkalarını düzeltmeye çalışırız.

Hafızanın yaratılmasındaki bir diğer hikmet, iman ve inkarın doğuştan olmadığı gerçeğini gözler önüne sermektir:” Kim Allah’a iman eder de yararlı işler yaparsa, Allah onun günahlarını örter…”(Tegabun 9). Yani, niyet ve amellerimize yön veren biziz. Öğrenme, bilme, akıl etme gibi melekelerimiz; düşünce ve davranışlarımıza yani niyet ve amellerimize yön verirler. Bunların temelinde de algı yani hafıza vardır.

Algılarımız, öğrenme, bilme ve düşünceye dayalı olarak bizleri bilim ve teknolojide yeni keşif ve icatlara yönlendirir. Örneğin, çok değil, bundan 70 yıl önce birisi bize ” gün gelecek yerleri hava ile süpüreceksiniz” deseydi, ona deli ya da hayalperest gözüyle bakardık. Oysa, bugün evinde elektrik süpürgesi olmayan kaç kişi vardır? Keza, Ali Baba ve Kırk Haramiler çizgi hikaye kitabında” Açıl Susam Açıl” repliği adeta ses kaydını dile getirmektedir. Günümüzde, ses kaydı artık rutın bir iş haline gelmiştir. Örneğin, nereye telefon açsanız” konuşmalarınız kayıt altına alınmaktadır” deniliyor. Şimdi, alınan bu ses kayıtlarının biz ölünce bir hükmü kalmaz. AMA, Allah’ın kayıt altına aldığı ses kayıtları ahirette önümüze konulacaktır: ” Her ne söz söylerse mutlak yanında hazır bir gözcü vardır” (Kefh 18). Bunların yazılı kayıtlar olduğu da beyan buyurulmaktadır: “her şeyi işitiyoruz, ayrıca yanlarındaki meleklerimiz de yazıyorlar” (Zuhruf 80).

Bizler artık kameralarla sokak, işyeri, ev gibi yerlerde insanların hareketlerini kayıt altına alıyoruz. Bu, şüphesiz caydırıcı bir önlemdir. Fakat, bu kameralar bozulabilir, kırılabilir ya da birileri tarafından etkisiz hale getirilebilir. Şimdi, Allah’da bizim her hareketimizi kayıt altında tutmaktadır. Ama bir farkla: O’nun tuttuğu kaydı silmek, bozmak veya etkisiz hale getirmek mümkün değildir. Bu kayıtlar bizim “amel defterimizi” oluşturan kayıtlardır: “Size hareketlerinizi yazan hafaza melekleri gönderir” (Enam 61). Yani bedenimizle evrene bıraktığımız tüm izlerimiz toplanmaktadır. Peki ya kalbimizde saklı tuttuğumuz düşünce ve niyetlerimiz? Onlar da kaydedilir:” O’nun indinde sözü gizleyen ya da açığa vuran arasında fark yoktur. Her biri için önünden ve arkasından onu takip eden melekler vardır: onu Allah’ın emri ile gözetirler” ( Rad 11). İşte, hafızanın bir kayıt mekanizması olarak bir başka yaratılış hikmeti…

Hafıza hem evrene hem de evrendeki tüm varlıklara (insan hariç) kodlu olarak verilmiştir. Örneğin,lenf bezleri mikrop ve enfeksiyonlara karşı kendilerinde kodlu bulunan hafıza bilgilerine göre savunma yaparlar. Lenf bezleri bunu mikroplardaki farklı elektrik yüklerini tanıyarak gerçekleştirir.Ya da arıların her 4 dakikada bir güneşin 1 derece yer değiştirdiğini bilmeleri, kodlu hafızalarına dayanır. Yani hafızalarında bu bilgi mevcuttur. Oysa bizler kodlu, şifreli bir hafızaya sahip olmadığımız için, algı mekanizmalarımız ve düşüncelerimizle, evren ve varlıklardaki kodları çözmek için uğraşırız. Bu da, hafızanın yaratılışındaki ayrı bir hikmettir.

Hafıza bizi ayrıca “kader” gerçeğine de yönlendirir. Böylece hem “Takdir-i İlahi”yi hem de niyet ve amellerimizle kader yolumuzu kendimizin çizdiğini anlarız. Kurtuluşumuzun ancak ve ancak Allah’ın doğru yolu için çaba göstermemize bağlı olduğu gerçeğiyle yüz yüze geliriz. Çünkü, hiç kimse Allah’ın rahmeti olmadan kendini kurtaramaz. Hiç kimse “amellerim, namazım, orucum, zikirlerim,vb. kurtarır; benim kalbim temiz niyetim iyi” gibi düşüncelerle kendi niyet ve amellerini kendi değerlendirerek akibeti hakkında hüküm veremez. Rabbimiz buyurur: “Ey iman edenler!…Eğer üzerinizde Allah’ın lutfu ve rahmeti olmasaydı. içinizden hiç biri asla temize çıkamazdı…(Nur 21). O zaman kader yolumuzu kendimiz nasıl çizebiliyoruz? Allah’ın emrettiği doğru yolda yürüyerek. Niyet ve amellerimizde doğruyu, hakkı ve iyiyi göz önünde bulundurarak. Bu yolda çalışıp çabalayarak. Çalışmadan, çabalamadan hiç kimseye kurtuluş yoktur. Yani cennete girmek mümkün değildir. Zaten, Cenab-ı Hakk şöyle buyurmuştur: ” Allah takva sahiplerini kurtuluşları için çalışmalarından dolayı kurtarır, onlara kötülük dokunmaz ve onlar mahzun da olmayacaklardır!” (Zümer 61) Demek ki, kader kavramını Kuran’da beyan buyurulduğu şekliyle ele almak gerekmektedir ki, o da hafıza ile ilişkilidir.https://kurandakihayat.com

Özetle, hafıza ilme dayalı bir hikmet deryası olup, bir lutuf ve nimet olarak bu şekliyle, kodlanmadan insana bahşedilmiştir. Burada bahsettiklerimiz ise o deryadan alınan bir damla sudur. https://twitter.com

Görüşmek dileğiyle,

Sosyal Meyda'da Paylaşın!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

Site Statistics

    kurandakihayat.com sitesinden daha fazla şey keşfedin

    Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

    Okumaya Devam Edin