Kuran’a göre, insan yaşamının en önemli durağı ölümdür. Ölüm, ebedi hayatın başlangıcı olup, ondan kaçmak mümkün değildir. (Enbiya 35). Her nefis ölümü tadacaktır (Al-i İmran 185); O, vadesiyle yazılmış şaşmaz bir yazıdır (Al-i İmran 145). Ölüm vakti için Allah buyurur: “Her ümmet için bir süre vardır; ecelleri geldiği vakit, artık bir an geri de kalamazlar; ileri de gidemezler.” (Yunus 49). Son ayeti kerime bizi “gölgemizin” hikmeti üzerinde düşünmeye sevk eder.
Biliyoruz ki, bedenimiz opak bir madde olduğu için, yani ışığı geçiremediği için bir gölgemiz vardır. Gölgemize dokunduğumuzda hiç bir şey hissetmeyiz ama varlığından da şüpheye düşmeyiz. O, ışımayan karanlık bir enerjidir. Gölgemizin enerji miktarı bedenimizdeki enerji miktarından çok daha büyüktür ve her insanın bedenindeki enerji miktarı farklıdır. Gölge, bedenimizdeki enerjiyi yavaşlatır, o enerjiyi yavaş yavaş kendi çekim merkezinde toplar ve toplama tamamlandığında ölüm geninin de devreye girmesiyle ölüm vuku bulur: “Rabbinin gölgeyi nasıl uzatıp yaydığını görmüyor musun? Dileseydi onu hareketsiz kılardı. Güneşi de ona bir etmen kılmışızdır (Furkan 45); Sonra nasıl tutup onu yavaş yavaş kendimize çekeriz” (Furkan 46). Eğer Allah gölgeyi hareketsiz kılsaydı, ne bir adım öne gidebilirdik ne de bir adım geriye gidebilirdik. Can vermeden önce yerçekimi “aşağıdan yukarı doğru” olur; yani “can boğaza” gelip dayanır.
Bu ayetin bir diğer hikmeti şudur: Allahü Teala hiçbir nefsin nerede öleceğini bilmediğini beyan buyurmuştur: “Hiçbir nefis yarın ne kazanacağını bilemez, bir nefis nerede öleceğini de bilmez.” (Lokman 34). Her insanın gölgesi, kişi kafir de olsa, ister istemez Allah’a secde etmektedir. Bu kural tüm varlıklar için geçerlidir. Gölgenin merkeze toplanması, Allah’ın yeryüzündeki (bizim asla bilemeyeceğimiz matematiksel koordinatlara haiz )”rahmet” veya “azab” noktalarıdır. Can veren kişi müminlerden ise ruhu rahmet sahasından “rahmet melekleri” tarafından kabzedilecektir. Eğer, kafir ise ruhu, azab alanındaki noktada, azab melekleri tarafından kabzedilecektir. Can verilen mekanın rahmet mi yoksa azab alanı mı olduğunu kişi ölmeden önce melekleri göreceği için bilir. Burada sizlerle iki anımı paylaşmak isterim: yıllar önce hiç tanımadığım bir taksi şoförü, bana bizzat yaşadığı bir olayı anlattı. Şoförün, sakalları bembeyaz, nur yüzlü yaşlı bir hacı dedesi varmış. Şoförün babası ve annesi, dedesinin yemeğini yedirmeden asla kendileri yemek yemiyorlarmış. Babaları yatalak değil ama yatakta yatıyor; 90 yaşlarına yakın, her daim zikir çekiyor; yemeğini yatağında yiyiyor. Annesi, kayınpederinin ağzına verdiği her kaşıktan sonra ıslak peçete ile dedesinin ağzını siliyor. Dedeleri de daima, oğluna gelinine, torununa ve torununun eşine hayır dua ediyor. Zaman zaman onlarla sohbetler ediyor. Şoför yani torun o kadar dindar değil; Birgün yine tüm aile sabah kahvaltısı için dedenin odasında kahvaltı yaparlarken, dede bir anda doğrulmaya çalışıyor, ayaklarını topluyor; ” ve Aleyküm esselam,” diye gülümseyerek ellerini uzatıyor. Aile hayretle birbirinin yüzüne bakarken dedenin başı göğsüne düşüyor. Yüzünde çok mutlu bir gülümseme vardır. Vefat etmiştir. Anlattığı bu anı, Kuran’da beyan buyurulan muttakilerin, müminlerin ruhunun kabzedilmesinin adeta canlı bir örneği idi. İkinci vaka anneannemdi. İbadet ehliydi. Ölümden ve Allah’tan çok korkardı. 90 yaşını geçmişti. O da rüyamda bana ölümün çok kolay olduğunu söylemişti. BU iki hatıra, tefekkür için tekrar aklıma gelir. Allah cc. hepimize inşaallah ölümün ve yaşamın hayırlısını nasip etsin. Amin!
Kuran, sayılı nefesin Allah cc. tarafından insanlara verilen hayatta var olma süresinin sonu olduğunu vurgular. (Enam 2). Allah, hem hidayeti hem de delaleti yaratmıştır. Hidayet, Allah yoludur. Allah, Kuran-ı Kerim’i, ayetlerden oluşan ilahi kelamını, tüm insanlara göndermiştir. İnsanlar bu gönderiye; bu tebliğe ya ” tasdik ya da tekzib” “le cevap vermişlerdir. Tasdik imana, tekzib küfre götürür. Hidayet, Allah’ın insanları ve insanlığı doğru yola sevk etme aracıdır. İmdi insanlar ya hidayete uyar; onu tasdik eder ve cennet yolunda olur; ya da tekzib=dalalet=küfr yolunu seçer cehenneme gider. (Hidayet ve dalalet çift yönlü 2 kavramdır). Bazı cahil düşünür ya da müfessirlerin dediği gibi, “insanın hidayet veya dalalette kalması insana bağlı değildir” sözü bir iftiradır. Keza, “Allah kimi dilerse saptırır. kimi dilerse doğru yola koyar” gibi kupkuru bir mantıkla Kuran ayetlerini ele alanlar da Allah’a ve Kuran’a iftira etmişlerdir. İftira edenler ise, ALLAH’IN, KURAN’IN,MELEKLERİN, PEYGAMBERLERİN, LANET ŞANINA MENSUP OLAN TÜM İNSANLARIN LANETİ altında kalacaklardır. İnsan bir kukla değildir; hiçbir şekilde determine edilmemiştir. İmtihan bu yüzden vardır. Allah’ın dilemesini anlamayanlar; Allah’ın adaletini kavrayamayanlar; Özgür iradenin ne olduğunu anlamayıp anlatamayanlar, BU İFTİRAYI ortaya atmışlardır. (İleride bu konuları açıklayacağımdan şüpheniz olmasın!) İnsan ister hidayeti tutsun ister dalaleti her iki “yol ” da birbirinden çok farklıdır. Hidayet, sıratı müstakimdir; dosdoğru yoldur. Dalalet ise eğri ve sapık yoldur. Allahın doğru yolu tektir, o yoldan başka tüm yollar eğridir ve insanı cehenneme götürür. İnsanın hidayet ya da dalaleti seçmesi kendi hür iradesi iledir. Evet, Rabbimiz hidayet ve dalaletin tüm fiillerini, kurallarını yaratmış; ama seçimi insanlara bırakmıştır. Kaldı ki tüm yarattıklarına seçme ve tercih hakkı tanıdığını dağların,” isteyerek geldik,” ayetinde dahi görmekteyiz. (Fussilet 11). Günlük yaşamdan bir örnek verelim: Örneğin, araba üreticileri imal ettikleri arabanın modelini, hızını, rengini, vb. kendileri tesbit ederler; ancak hangi model ve rengi seçeceğin, hangi yolda kaç km. hızla gideceğin senin seçimine bağlıdır. Arabanla kaza mı yaptın? Sorumlusu sensin! İşte, bu tercih ve seçimlerden ötürü “hesap günü” vardır. Her insan yaptıklarının hesabını verecektir. Her insanın hesabı da yapıp ettiklerine göre farklı olacaktır. Rabbimiz buyurur: ” İyilerle kötülerin hayat ve ölümlerini eşit kılacağımızı mı zannettiniz?” (Casiye 21). Peki iyilerle kötülerin ölümleri nasıl farklı kılınmıştır? (hayatları da çok farklı kılınmıştır, ama konumuz yalnızca ölümü ilgilendirdiği için, yaşamlarındaki farklılığı inşaallah başka bir yazıda ele alacağım). İyilerle kötülerin farklı kılınan ölümleri: a-Ölüm anında; b- Öldükten hemen sonra gerçekleşmektedir.
a- Ölüm anında: Muttakiler ruhlarını teslim ederken sıkıntı çekmeyeceklerdir. Onlar rahmet meleklerini görecekler ve melekler tarafından cennetle müjdeleneceklerdir: ” Muttakilerin ruhlarını melekler çok hoş kabzederek, “Selam size! yaptığınız güzel ameller dolayısıyla girin cennete!” derler. (Hicr 22).
b-Öldükten hemen sonra: Muttakiler ölmeden önce akibetlerini ve öldükten sonra gidecekleri yeri Allah cc. izni ile bilir: “Can çekişen kişi, Allah’a yakın kullardan ise, ona güzel bir rızk ve Naim cenneti vardır.” (Vakıa 88-89). Onlar hayatta iken İman selametiyle Allah’a kavuşmayı murat edenlerdir: “Kim Allah’a kavuşmayı dilerse (arzu ederse), elbette Allah’ın tayin ettiği ecel mutlaka gelecektir.” (Ankebut 5). Demek ki, hiç ibadet etmediği halde, her türlü rezaleti yaptığı halde, “valla, benim kalbim temizdir” diyen cahillere asla itibar etmemek lazımdır. Allah’a şükretmeyen, sabretmeyen bir kimsenin kalbinin temiz olması mümkün değildir.
Kafirlerin ölüm anları: Kuran, “Birisine ölüm geldiği vakiti gönderdiğimiz melekler, onun ruhunu kabzederler ve onlar vazifelerinde kusur etmezler” (Enam 61) diye her kişinin ölüm anında meleklerin ruhunu kabzetmelerini göreceklerini beyan buyurur. Kafirlerin ruhlarını azab melekleri teslim alır: “Bir de görseydin, melekler canlarını alırken, o küfredenlerin yüzlerine ve arkalarına vura vura “Tadın bakalım ateşin azabını” diyorlardı”.( Enfal 50). Zulmedenlerin durumu da küfreden kafirlerden farklı değildir: “O zalimleri ölüm dalgaları içinde boğulurken, melekler ellerini uzatmış, “Çıkarın canlarınızı! Bugün zillet azabıyla cezalanacaksınız! çünkü kibrinizden ötürü, Allah’ın ayetlerinden yüz çeviriyordunuz.” der.” (Enam 93). İnkarcılar ölümden anında: “sonunda her birine ölüm geldiği vakit” Rabbim beni dünyaya geri gönder (Muminun 99); Belki ben güzel bir amel işlerim diyecek. Hayır! Onun söylediği boş bir sözdür. Önünde ise, yeniden diriltilecekleri güne kadar bir perde vardır” (Müminun 100). Bu perde zaman perdesidir”. Yer yüzünde aynı mekanda, fakat farklı zamanlarla çevrilmiş iç içe dünyalar. mekanlar vardır. Bunların hepsi birer zaman perdesi ile çevrilidir. bunu eş zamanlı olarak o günkü gün olarak görürsün, ama perdeyi geçemezsin. Zaman perdesini şöyle anlatabiliriz: Zaman, tek bir boyuta sahip olmadığı gibi tekdüze bir enerjiye de sahip değildir. Yani zamanın akış hızı da farklılık gösterir. Zaman boyut olarak, bir enlem, bir boylam ve bir yüksekliğe sahip olup perde şeklindedir. Bu enlem, boylam ve yükseklik soyut koordinatlardır. Ancak bu perde yukarıdan aşağıya inen bir enerji ile çevrilidir. İşte bu zaman perdesidir. Ölen kişi bu perdeyi asla aşamaz; bu perde dünya alemindedir, gazetedeki fotoğraflar nasıl orada kalıyorsa , gazeteden dışarı çıkamıyorlarsa, ölüler de o fotoğraflar gibi zaman perdesinde o katmerli fazda kalırlar. Bu yüzden, “dünya hem ölüler hem de diriler için bir toplantı yeridir” diye zikredilmiştir.. (Mürselat 26).https://kurandakihayat.com
b- Ölümden sonra: Kafirler ölünce gerçekliği gördükleri için iman ettiklerini söylerler:”İman ettik O’na derler; ama artık fayda vermez. Zira dünya mazi olup uzaklaşmıştır.” (Sebe 52). Küfredenler, hep Allah’a şöyle yalvarırlar: ” Ey Rabbimiz! Gördük, dinledik. Şimdi bizi geri çevir, güzel bir amel işleyelim, zira kesin olarak inandık derler” (Secde 12). Allah tüm kafirleri ölümlerinden önce şöyle uyarır: “Ey Rabbim! Beni kısa bir süreye kadar tehir eylesende, sadaka versem ve iyi kullarından olsam” demeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah rızası için dağıtın!” (Münafikun 10); “Halbuki Allah, zamanı geldiğinde hiçbir canlının ecelini ASLA tehir buyurmaz” (Münafikun11).
Özetle, muttakilerle kafirlerin hayat ve ölümleri birbirinden farklıdır. Ben burada yalnızca ölüm kısmına değindim. Bu bölüme ileride tekrar geri döneceğim. Ama yaşamdaki farklılıkları da ele alacağım.
Görüşmek üzere.
Cok guzel açıklamalar