Duyguların nefsimize etkileri öncelikle onların çok belirgin özelliklere sahip olmalarından dolayıdır. Çünkü duygular: a-Kişiye özgündürler; Her insanın duyguları onun ne düşündüğüne, geçmişteki tecrübelerine ve anılarına bağlıdır. Bu da her insanda farklıdır. b-Her an çok farklı bir başka duyguya dönüşebilirler. Duygular, statik değil çok dinamiktirler. Yani bir duygu diğer bir duygunun ya sebebi ya da sonucu olabilir. Örneğin, sabırsızlığın kızgınlığa dönüşmesi gibi. Burada sabırsızlık duygusu kızgınlığın sebebidir. Duyguların nefsimize etkilerinin ikinci sebebi; onların “duygusallığımızı ve hislerimize” etki eden faktörleri ön plana çıkarmalarıdır. Duygusallık ve hislerimiz derken nelere işaret ediyoruz?
Duygusallık: Duygusallık, en geniş anlamı ile bir tutum, bir olgu ya da bir hissiyatla iletişim kurma kabiliyeti olup, davranışlarımızda önemli bir rol oynarlar. Duyguların nefsimize etkileri nedeniyle, bizler genellikle bir olayda bizimle aynı tutumu paylaşan insanlarla daha kolay bir iletişim kurarız. Örneğin, sadakat bizim için önemli ise, eşini aldatan kişiye ya da insanları aldatan hiç kimseye hak vermeyiz. Sadakatsizlik hangi şekilde karşımıza çıkarsa çıksın, ister evlilikte, ister arkadaşlıkta, isteriş dünyasında olsun, hemen hemen tüm toplumlarda insanlar bunu hoş karşılamazlar. Diğer inanç sistemleri ile, üç semavi dinde de sadakatsizlik iffetsiz bir davranış olarak kabul edilir. Kişinin farklı bir toplum ya da kültürde yaşaması bu hissiyatı anlamasında bir engel teşkil etmez. Sadakat bir “his”tir ve değer yargılarımızla; adaletin temelinde bulunan “İYİ” ile ilişkilidir. Bu şöyle vurgulanır:” De ki: Rabbim, adaleti ve insafı emretti…” (Araf 29). Sadakatsizliğin sebepleri fırsat düşkünlüğü, dürtü veya ahde vefasızlık vb. olabilir. Kuran’da bu sebepler zikredilmiştir (Ahzab 15). Vurgulanan şey açıktır: Doğruluk ve dürüstlük asla yalanla bir araya gelmez. Sadakat, bir akittir; bir ahiddir; yani söz vermedir. O, sözüne sadık kalma, sözünün arkasında durmak demektir ki, buna “ahde vefa’ denir. Her ahidde ise bir sorumluluk vardır. Örneğin, evlilik mi yaptınız: iyi günde-kötü günde; sağlıkta ve hastalıkta eşinizin yanında olursanız, “ahde vefa” göstermişsiniz demektir.https://kurandakihayat.com
Hislerimiz (Emotion): Duyguların nefsimize etkileri, onların bir hissiyatla iletişim kurma kabiliyetidir demiştik. Bu hisler; sevgi, korku, kızgınlık olduğu gibi, mutluluk, acı, ıstırap da olabilir. İnsanın kendi benliğinde bu hislerinin farkına varması ve onları anlaması “nefsini tanımasına” ve onu terbiye etmesine yardım eder. Bunun kadar önemli bir başka etki “empati” gerçekliğinde bulunur. Empati, kendini karşısındaki insanın yerine koyarak, olayları onların gözüyle görüp; onların hissiyatlarıyla paylaşmadır. Empati, psikolojide önemli bir kavramdır.Çünkü, insan ilişkilerinde genellikle iletişimi başarılı kılar. Örneğin, okuduğumuz roman, izlediğimiz film veya dizilerde empati hissimiz büyük rol oynar. Bize dokunmayan, hislerimize hitap etmeyen şeyleri ne okuruz,ne dinleriz ne de izleriz. Duyguların nefsimize etkileri niçin bu kadar önemlidir? Çünkü, emir ve komutlar; ahlaki yargılar; sevinç ve/veya keder gibi yargılarımızın hepsi birer “HİS”tirler. Ama, tüm bu hislerin içinde en önemli iki hissimiz, ahlaki yargıların ve moral değerlerin temelinde bulunan adalet ve vicdandır. Bu iki duyguyu anlamamızı sağlayan, onlara yol gösteren tek bir mekanizma vardır: Vicdani akıl. Bu akıldan size daha önce bahsettim. (bkn.Temiz akıl) O, bir direnç gücü, bir balans ayarcısıdır. DUYGU ÇEŞİTLERİNİN ÖNEMİ
Duygular, hislerimizle çok yakından ilişkilidir demiştik. Ancak burada kastettiğim “his kavramı” bir şarta ya da bir olaya bağlı olarak benliğimizde açığa çıkan hislerdir. Örneğin, sevinç duygusunu ele alalım. Bu duygu bize sevinç ya da mutluluk veren bir olay gerçekleşinceye kadar gözükmez. Çünkü, şarta bağlıdırlar. Örneğin, piyangoda büyük ikramiye kazanmak, iyi bir işe girmek, kanseri yenmek vb. gibi. Bu şartlar bizim ruh durumumuzla, olgu ve/veya olaylarla belirlenir. Şartlar değişince o duygumuz ya çoğalır, ya azalır, ya yerini başka bir duyguya bırakır, ya da kaybolup gider. Örneğin, kaç kere aşık oldunuz? Karşınızdakine duyduğunuz sevgi ne zaman nefret ya da ilgisizliğe dönüştü? Şarta bağlı hisler günlük yaşamımızın çok önemli bir parçasıdır. Nedeni:
1-Bizleri “iyilik” duygusunu yanlış konumlama hatasına sürükleyebilir. Örneğin, herhangi bir iyiliği ancak bizi mutlu ediyorsa; ya da bize kendimizi iyi hissettiriyorsa yaparız. “İyi”yi iyi olduğu için değil; bir çıkar elde etmek, beğeni kazanmak, vs. için yapma hatasına düşebiliriz.
2-İbadeti şarta bağlama hatasına düşürür. Örneğin, insanlar işsizken, ağır hasta iken, ya da çocuk sahibi olmak için vb. uzun uzun dua ederler; işe girince, hastalıktan kurtulunca, çocuk sahibi olunca da dua etmeyi bırakırlar. Kuran’da (Enam 63-64) ayetinde ibadeti şarta bağlayanlar dile getirilir.
3-Hem kulluğu hem de insani ilişkilerini zedelerler: Kişi, herşeyi, kendi şartlarına göre kabul eder ya da etmez. Örneğin, bu gibi insanlar Allah’ı, eşini dostunu, akrabasını işi düşünce hatırlar; işi bitince unuturlar. Bunlar, düz yolda şeytanın tuzağına düşenlerdir. Bu insanlar bizim güven duygumuzu zedelerler. Bazı insanlar da sorumluk sahibi değildirler. Örneğin, iş adamısınız, işçi alacaksınız. Şartları siz mi yoksa işçi mi belirler?” Diyelim ki, iş 09-16 mesai saatleri içindeyse, ama işçiniz mazereti olmadığı halde saat 14’de işten ayrılmanın peşinde ise, iş sorumluluğuna sahip olmadığını gördüğünüz için işten çıkarmanız adildir. Çünkü, işe alacağınız işçi, sizin kurallarınıza uymakla yükümlüdürler. Tıpkı bunun gibi, Allah’a kulluk etmekte içinde, insan şart ileri süremez. Mesela, “Allah’ın varlığına inanıyorum; ama kıyameti, ahireti, peygamberleri tanımıyorum vb.” diyemez. Eğer, inancı, fikri ve düşüncesi bu ise, dinden, imandan çıkmış olur. Peki, Kuran’a göre, hangi duyguların nefsimiz üzerinde etkileri büyüktür? Kuran-ı Kerim’de beyan buyurulan duygulara göz atıyoruz:
Kuran’da zikredilen duygulardan bazıları şunlardır:https://kurandakihayat.com/duygularimiz/
A- Suçluluk: Sorumluluk ya da yükümlülükteki kusurdur. Karşıt anlamı masumluk, masumiyettir. Kanunlar ve mahkemeler niçin vardır? Hakkı tesis için değil mi? Hak neye dayanır? ADALETE. Adalet, pozitif hukukunda temelini teşkil eder. Kuran’da suçluluk çok sık vurgulanır.
B-Allah Korkusu: Yaratıcılığı ve hareketi ilham eden “Kutsal Korku”dur. Onsuz hiç bir varlık var olamaz. Korku nefsani olursa, savunma mekanizmaları ya da takındığımız maskeler devreye girer.
C- Adalet: Kilittir. Kutsal korkunun temelinde bulunur. Allah “Adildir”. Kötüyü, suçunun karşılığı olarak cezalandırır.
D- Zevk ve acı: Niyet ve amellerimiz, yani arzu,dilek,istek ve amellerimiz acaba bizim zevk ya da acılarımızla mı belirleniyor? Tarih boyunca bu konu üzerinde kafa yormamış tek bir filozof ve düşünür yoktur. Kuran’a göre, eğer zevk,acı ya da mutluluk, ıstırap gibi duygular muhtemel veya ümit edilen bir değere istinaden “iyi-kötü” diye tanımlanırsa bu ne anlama gelmektedir? Bakıyoruz: Kuran’a göre bütün iyilik ve kötülükler:http://Twitter
1-Ya bir imtihandır: Her insanın yaşamında az ya da çok var olan iyilik, kötülük, sağlık, hastalık, fakirlik, zenginlik, mutluluk, keder, mutsuzluk vb. gibi hisler birer imtihandır. Sabır ve şükürle üstesinden gelinir.
2-Ya günahlarımızın artmasına sebebiyet verirler veya günahlarımızın dökülmesine kefaret olurlar: Örneğin, hastalığınıza isyan ederseniz günahlarınıza bir yenisini eklersiniz. Öte yandan hastalığınıza sabrederseniz, günahlarınıza kefaret olur. Bunların hepsi duygularımızla bağlantılıdırlar.
3-Ya da bizim kendi kusurlu düşüncelerimizin neticesidir: Başkaları ve/veya kendimiz hakkındaki olumsuz düşüncelerimiz, kıskançlıklarımız, hased duymamız enerjimizi yer bitirir.
Kısaca, duyguların nefsimize etkileri, duygusallık bazında ne düşündüğümüzü bize hissettirerek, bizi kendimiz ve çevremizle iletişim kurmaya yönlendirmesidir. Bu kabiliyet ise hepimizde az-çok zaten vardır. Peki, duyguların ahlaktaki değer yargılarımız üzerinde ve temelinde etkileri nedir? Gelecek yazı bu konuyla ilgili olacaktır.
Görüşmek dileğiyle!